1960’lardan bu yana resim yapan Akif Poroy’un neo ekspresyonizm tavrını giderek benimsemesi 1970’lerde Avrupa’da yakından izlediği bu tavrın etkisi olduğu söylenebilir. Ancak insanın bilinçaltındaki arzularını resimleyen gerçeküstü / sürrealizmden Osmanlı kaligrafisi ile soyuta uzanan resimlerinde farklı yaklaşımları deneyen sanatçının temelde sanata yaklaşımı dışavurumcu bir anlatım biçimidir. Sanatçıya göre resim yapmak bir nevi meditasyondur. Duygularını, içindekileri dış dünyaya açmak böylelikle izleyicisinin de duygularını tetiklemek ve güzele birlikte varmak Akif Poroy’un temel amacıdır.
Doğanın kendisi ve özellikle insanın doğurganlığı, cinselliği Dr. Akif Poroy’un sanatına insanın psikolojik ve duygusal yapısı kadar fizyolojisini de sokar. Aracı olduğu mucizeler onu sanata iten duygusal bir güç olarak ressamlığını da etkiler. Ancak doktor kimliği de bu yaratma sürecinde yerini alır. Ailenin, kadının ve doğumun gücünü resminde de sürdürmeye yeğer. Geleneksel hat sanatındaki soyut düzeni bile dışavurumcu bir fon üzerinde kurgular. Kendi coşkularının egemen olduğu bir kurgudur bu. Görsel tanımlamalar ve akademik bir görüntü yerine coşkunun yönlendirdiği renkçilik Akif Poroy’un resmine özellik kazandırır.
Kendi sözleriyle Akif Poroy “doğaya bakmadan, objeleri değil, düşüncelerini, duyguların yaşamı, özgün bir şekilde, kendi estetiğiyle, belki de genelde insanların alışık olmadığı çizgiler ve renklerle anlatmayı amaçlar, yapıt üretmek yerine, yapıt yaratmak için düşünce ve fikir üretmeyi” amaçlar.
Yıldız Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü
Müzecilik Ana Bilim Dalı
Prof. Dr. Tomur Atagök